Korku Klasikleri Seti
- Kitap Hakkında
- Yazar Hakkında
- Değerlendirmeler (0)
DEX’ten her Korku Klasikleri Seti alışverişinizde 8 adet etiket hediye!
DrakulaEdebiyatın en korkunç hikâyelerinden biri olarak kabul edilen Bram Stoker’ın Drakula’sı, yüzyılı aşkın bir zamandır bizi ürkütmeyi başarıyor. Çünkü onun vampirinin inandırıcılığı hepimizin içine, sürekli yeşeren bir şüphe tohumu ekti. Genç hukuk müşaviri Jonathan Harker’ın iş için Transilvanyalı Kont Drakula’nın şatosuna gitmesiyle başlayan; âşık sevgililerden, vampir avcılarına; gemilerden tımarhanelere ilerleyen “ölümsüz” bir başyapıt.
“Nosferatu balarısı gibi sokunca ölmez. Daha da güçlenir, güçlendikçe erki daha çok kötülüğe yeter. Aramızda dolaşan bu vampir tek başına yirmi adama bedeldir; bir ölümlüden çok daha kurnazdır, çağlar boyunca kurnazlığı artmıştır; kökenlerine dair bilgiler, ölülerin istiharesinden kendisinin hâlâ nemalandığına ve tüm ölülere hükmedebildiğine işaret ediyor; gaddardır, hatta gaddardan da öte, kaşarlanmış şeytandır, kalpsizdir; belli sınırlar dahilinde dilediği zaman, dilediği yerde cisimleşebilir, her şekle bürünebilir; yakın çevresinde doğa unsurlarını idare edebilir; fırtına, sis, şimşek yaratabilir; en zararlı yaratıklara hükmedebilir: sıçan, baykuş, yarasa, güve, tilki, hatta kurda; cüssesinden daha iri veya daha ufak görünebilir; bazen buhar olup kayıplara karışabilir. Öyleyse onu yok edecek darbeyi nasıl indireceğiz?”
__
Operadaki Hayalet
Gotik edebiyatın en büyük eserlerinden Operadaki Hayalet’in tüylerimizi ürperten edebi çekiciliğinin nedeni, bir hayaleti değil vahşete dönüşen bir aşkı anlatıyor olması ve bunu yaparken okurları da tıpkı bir hayalet gibi hep arafta bırakması. Paris Operası’ndaki herkesi ürküten hayalet söylentisi, opera sanatçısı Christine Daae’nin kayboluşu ile büyük bir trajediye dönüşür... Operadaki Hayalet “gerçek” bir başyapıt.
"Şunu bil ki, tepeden tırnağa ölümden yaratıldım ben... ve seni seven, sana tapan ve seni asla ama asla terk etmeyecek olan bu kişi aslında bir ceset!"
__
Frankenstein
Mary Wollstonecraft Shelley, bilimkurgunun başlangıcı sayılan Frankenstein’ı, iki yüzyıl önce yazmaya başladığında henüz 18 yaşındaydı. O günden beri, ceset parçalarından diriltilmiş bir ucubenin hikâyesini anlatan roman, kanımızı dondurmaya devam ediyor. Genç bilim insanı Victor Frankenstein yarattığı dev varlık dünyaya gözünü açtığında, ondan iğrenir ve kaçar. Başıboş kalan bu yaratık önceleri saf iyilikle doluyken, karşılaştığı tüm insanların nefretine maruz kalınca yaratıcısından intikam almaya karar verir. Frankenstein, çirkinlikten değil sevgisizlikten canavarlaştığımızı ve yarattığımız kötülükle yüzleşmekten kaçtıkça kötülüğün büyüdüğünü anlatan “lanetli” bir başyapıt.
“Habisliğimin nedeni perişanlığım. Tüm insanlık benden nefret etmiyor mu? Benden tiksinmiyor mu? Yaratıcım olan sen bile beni paramparça etsen sevinirsin; bunu aklından çıkarma. Şimdi söyle bana, insanın benden esirgediği acımayı ben niye insana göstereyim? Beni, elinin emeğini, buzlardaki o yarıklardan birine atıp yok edebilsen buna cinayet demezsin. Peki, beni lanetleyen insana saygı mı göstermeliyim o zaman? Hâlbuki karşılıklı bir sevgiyi paylaşsak, ona zarar vermek şöyle dursun, hoşgörüsünün karşılığında şükran dolu gözyaşlarıyla emrine amade olurdum. Fakat böyle bir şey olanaksız. Yine de çaresiz bir köle gibi boyun eğmeyeceğim. Çektiğim acıların bedelini ödeteceğim. Sevgi uyandıramıyorsam korku uyandıracağım.”
__
Dorian Gray’in Portresi
Oscar Wilde’ın “Okuyan herkes baş karakterde kendi günahını görecek,” dediği tek romanı Dorian Gray’in Portresi edebiyatın kuşkusuz en büyük klasik eserlerinden biri... Fakat Dorian Gray’in Portresi’ni bu kadar büyük ve zamansız kılan, ahlaka, yargılara, güzelliğe, sanata, gençliğe, toplumsal normlara ve korkularımıza dair söyledikleri... Ressam Basil Hallward’ın güzelliğiyle büyüleyen genç Dorian Gray’in portresini yapması ve bu portrenin genç adamın hayatını ele geçirişini anlatan “zamansız” bir başyapıt.
“… Gençliğiniz sürerken tadını çıkarın. Can sıkıcı şeyleri dinleyerek, umutsuz başarısızlıkları gidermeye çalışarak ya da hayatınızı cahiller, sıradanlar, bayağılar için tüketerek altın günlerinizi boşa harcamayın; bunlar çağımızın sağlıksız hedefleri, sahte idealleri. Yaşayın! İçinizdeki harika hayatı yaşayın!
Hiçbir şeyi ziyan etmeyin. Hep yeni heyecanlar arayın. Hiçbir şeyden korkmayın…”
__
Gizem ve Düş Gücü Masalları
Poe kendisinden sonra gelen korku, gerilim ve polisiye türlerinde eser veren belki de tüm sanatçıları etkilemiş bir deha kuşkusuz. Çünkü bir kedi, bir ev veya bir böceği merkeze alarak bir gerilim öyküsü anlatıyor görünse de aslında, şiirsel diliyle kahramanlarının kör kuyularına atar bizi ve o kuyularda korkuyla debelenirken, insanlığın garip güdülerini tartışırken buluruz kendimizi. Poe’nun hayal gücünün okuru savurup duran etkisi, öykülerinin bir nefeste okunuşuyla sanki bir bıçak kesiği etkisi yaratır. Ve o kesiğin sızısı bitmek bilmez. İblis bakışlı bir kuzgunun gölgesinde yüzen Poe ve eserleri unutulmayacak… “hiçbir zaman!”
“Bu fikrin beynime ilk girişi nasıl oldu söylemem mümkün değil; ama, bir kez peydahlanınca, gece gündüz yakamı bırakmadı. Bir çıkar deseniz, yoktu. Bir hırs deseniz, o da yoktu. İhtiyarı severdim. Hiçbir yanlışını görmemiştim. Bana hakaret ettiği olmamıştı. Altınında gözüm yoktu. Gözü yüzünden oldu bence!
Evet, buydu! Akbaba gözü gibi bir gözü vardı - soluk mavi, üzerinde saydam bir tabaka. Bu gözü ne zaman bana çevirse kanım donardı; böylece, yavaş yavaş - çok ağır adımlarla - kararımı verdim, ihtiyarın canını alacak, böylece bu gözden sonsuza dek kurtulacaktım.”
__
Doktor Moreau’nun Adası
Bilimkurgunun en büyük ustası kabul edilen, farklı türdeki eserleri bugüne dek, pek çok sanatçıya ve yazara ilham kaynağı olan H. G. Wells, belki de gelecekten bizi ilk korkutan yazardır.
Edward Prendick, yaşadığı bir gemi kazası sonucu, tuhaf bir adada mahsur kalır.
Bir süre sonra insan mı hayvan mı olduğunu anlayamadığı yaratıklara dair dehşet verici gerçeği fark eder...
Dr. Moreau’nun Adası, viviseksiyondan ilhamını alan tüyler ürpertici hikâyesiyle doğa, bilim, evrim, ahlak ve insan üzerine derinlikli sorular sormayı başarabilmiş “sarsıcı” bir başyapıt.
“Görünürde bu yabanilerdeki illet bana da bulaşmıştı ama içimin derinliklerinden gülme isteğiyle tiksinti yükseliyordu. Uzun bir yasaklar listesini tekrarladıktan sonra bu garip ilahi yeni bir forma bürünüverdi.
‘Acının Evi onun evidir.
Yapan El onun elidir.
Yaralayan El onun elidir.
İyileştiren El onun elidir...
Çakan şimşek onundur...
Derin, tuzlu sular onundur.’
Aklıma Moreau’nun bu insanları hayvana çevirdikten sonra güdük beyinlerine kendisinin Tanrı olduğu fikrini aşılamış olabileceği gibi korkunç bir düşünce geldi.”
__
Cthulhu’nun Çağrısı ve Diğer Tuhaf Öyküler
Edgar Allan Poe’nun mirasçısı ilan edilen ve “Uyandırılan her dehşet, sorumlusunu da yeryüzünden siler,” diyen Lovecraft, tıpkı yarattığı Cthulhu gibi korku edebiyatının en ilham verici mitoslarından biri. Cthulhu’nun Çağrısı, Charles Dexter Ward Vakası, Uzaydan Gelen Renk, Karanlıkta Fısıldayan ve Deliliğin Dağlarında öykülerinde; eski çağlardan kalma ve uzun süredir geri çekilmiş bekleyen yaratıklar, canavarlar, tanrılar efsanelerin, şiirlerin arasından çıkıp yanıbaşımızda soluk almaya başlıyor. Cthulhu’nun Çağrısı ve Diğer Tuhaf Öyküler, insanlığın en eski ve en güçlü duygusu korkuyu deşen öykülerle dolu “tuhaf” bir başyapıt.
“İnsanlığın huzuru ve güvenliği için yeryüzünün en karanlık kuytu köşelerinin ve ayak değmemiş mağaralarının kendi haline bırakılması mutlak suretle zaruridir; oralara ilişilmemelidir ki uykudaki anormallikler dirilmesin, küfür gibi varlığını sürdüren korkunç varlıklar zifiri inlerinden fışkırıp yepyeni ve daha geniş çaplı fetihlere kalkışmasınlar.”
__
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Vakası
Hayatı boyunca sağlık sorunlarıyla uğraşan Robert Louis Stevenson, uzun süre gördüğü kâbuslarından yola çıkarak yazdığı Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın Tuhaf Vakası’nda yüz yıl öncesinden bugünü görüyor.
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın Tuhaf Vakası, erdem sahibi bir doktor ile kötülükten haz alan bir canavarın aynı bedende buluşmasını konu alıyor. Yetenekli bir doktor olarak gündüzleri toplum içinde saygın bir hayat süren Dr. Jekyll; geceleri içindeki kötülüğe teslim olup en dehşet verici arzularını tatmin etmek için Mr. Hyde’a dönüşüyor.
Bir yandan psikolojinin en gizemli konularından kişilik bölünmesine atıfta bulunan diğer yandan gelmiş geçmiş en büyük felsefi sorunsala, iyilik ile kötülüğün ahlaksal tartışmasına odaklanan kitap “çığır açan” bir başyapıt.
“Halkın arasında daima iyi huylu ve saygın biri olma gerekliliğinin yüküyle zorlama bir hayat sürerken, istediğim anda genç bir öğrenci gibi bu yükümlülükleri üzerimden atıp özgürlük denizine atlayabilen ilk kişi de bendim. Yırtılmaz pelerinimin içinde son derece güvende olduğuma emindim. Düşünsene, aslında ben yoktum! Tek yapmam gereken kimseye görünmeden laboratuvarıma girmek ve her daim hazır tuttuğum ilacımı birkaç saniye içinde karıştırıp içmekti; bundan sonrasında, ne yapmış olursa olsun, Edward Hyde nefesin aynada bıraktığı anlık buğu gibi yok olup gidiyor; yerini, gece lambasını kıstığı çalışma odasında huzur içinde oturan, tüm şüphelere gülüp geçme şansına sahip Henry Jekyll alıyordu.”
- 5
- 4
- 3
- 2
- 1